15 Ekim 2011 Cumartesi

her şeyin güzel olma ve olmama nedenleri üzerine-celâleddin koç

her şeyin güzel olma ve olmama nedenleri üzerine…- celâleddin koç


“konuş,kan!.. Anlat… ne zaman
ah ne zaman, pes edecek insan
denen macera”
V.B. Bayrıl

“kan, ölümlülerin hususiyetlerini asla anlayamadığı ve anlayamayacağı…” der Mephisto Goethe’nin Faust romanında…
“uzak yaz” ve “rüzgarlı camlar” isimli İki hikâye kitabının ardından bu kez kırmızı sayfalar altında kendini ele vermeye kalkışan bir şairin -Serkan Türk’ün- şiir kitabı her şeyin güzel olma nedenleri… kül – sanat’tan…
“ah yaz kalbimin yamasını”
-“derimin altında bir nehir mi ki kan” -“göç yollarında bir tıkanmadır özlemlerim” “eski bir savaş çıkıverir kitaplardan”

-“kalın bir kitabı okur gibi sular”- “bilsem sonu bir bahçeye çıkar/ koşacağım suların ardından” “küçük bir ağacı sallayan çocuklar kadar coşkulu”
- Ağaçlardır; anıların gölgeleri karışır-
ve “geçmiş, bir servi ağacıydı o bahçede ölüleri gölgeleyen.” Servilerdir ki "yaprakları güzeldir, sıra sıra çok güzel dizilmiştir dalları, ama hiç meyve vermez bu güzel yeşillikler..." (1)

Heidegger: “şiir yazmak: bütün uğraşların en masumu” demişti. Serkan Türk: ‘yaralı dizlerindeki’ kabukları hatırlayarak, birilerinin yaşanmışa anı dediği ve birilerinin yaşanmamışa üzüldüğü yerde içindeki örümcek ağlarını –ve ağlamalarını!- dağıtarak geçmişi yeniden kuran bir şairdir “her şeyin güzel olma nedenleri”nde… En kirli halini severken ellerinin…

“eskiden gelen işaretler/ dilidir tanrıların…”(2) “mülklerin en tehlikelisi dil bunun için verildi insan’a… kendisinin ne olduğuna tanıklık edebilsin diye…”(3) ve Serkan Türk; şiirin bir ‘dil meselesi’ olduğunu bilen şairlerden. Hocam Ercan Yılmaz’ın ifadesiyle “o azınlıktan”… - çünkü ancak “çocukların dili, ilkellerin ve kadınların dili gibi son derece imgeli ve betilerle doludur…”(4) ve hiç şüphesiz şairdir o “silik gözlü çocuk”… kalbinin kulesinden, “kalbinin kamburu”yla bakar ve görür…
Şiirin o “büyülü feneri”yle geçilen şehirlerden “çarmıhına bakarken”; beton evler arasında yitildiğini bilir – ve bunun kentin batısına doğru yapılan son yürüyüş olduğunu da! -daima

-“yalnızdım tüm kentlerin üveyi”, “geçerdim her kenti ödünç bir sabırla”
Cemal Süreya’nın “biliyorsun ben hangi şehirdeysem/ yalnızlığın başkenti orası” dizelerini anımsayarak…
ki “sonra arabalar geçer, göğsünden uçaklar/ çizerler içimi sessizlikleriyle”
“Fakat kalıcı olanı ozanlar kurar”(5) yine de…

-“sana yeni bir kent verebilirim/ tenimdeki köprüleri de geç derdim önce bir başkasına”, “kaleni yapacaklar omurgamdan/
Bu merdivenlerden taşırlar kumumu”
-Yapılan bir şeydir şiir, Hilmi yavuz’un vurguladığı gibi; planlanarak inşa edilen(6)… bu bağlamda Serkan Türk; aslında bütün sanatın eleştiri, bütün sanatın protesto(7) olduğu yerde; acılarını ehlileştirir teninde, Aşkları istifaya davet eder, o ‘dil’ için şiirine kamyonlar sokmaktan çekinmez, yaprakları ayrılıklara süpürtür, içine naftalinler koymayı göze alan bir şair olarak çıkar okurun karşısına…

Ve “beklediğini bilirim beni/ çünkü sesim sana iyi olmayı öğretecek” dediğinde ‘dokunuş’u sorgulamaya başlar “her sözcüğün bir diğerinden alacaklı kaldığı” o evde… ve bu sorgu bana kalırsa şairin tam olarak yapmak ya da kurmak istediği şeydir.
-“yazın sırrıysa beklemek/ aşk benim sesime yakışır” ve “asla kilitsiz dolaşmaz/ dilime sarılan zehir”

-“bakmalar biliyorum bir öpüşten artakalan”, “gelirim yoklarım gövdendeki uçurumları”, “kalbim oyun hamurun, ov/ bir ıtır gibi salayım kokumu gövdene”, “tenlerin ölümüdür sevişmek” ve Cansever’in o dizeleri belki “sahi kim sevişir acılar olmasa/ kim bakar uzaklara köpekleri saymazsam”
görmenin dokunmanın ilk duyusu(8), bakmanın uzaklara dokunmak(9) olduğu yerde “ağaçlar arasında bir köpek dolanır” ---
-“çoktan alıştım ulumasına içindeki köpeklerin”“sana dokunan yalnız parmaklarım/ uzakları çizer kağıda kırılmış”,” yüzüm geçtiğin yola dökülür”, “dudak bir büyüdür”, “bir asanın önünde açıldı nehir/ ömrü beklemekle geçmiş o sular/ çekti eteklerini aşkla”, “gittiğin belli değil/sana uzandım orası çöl”, “seni mi yitirdim/ yoksa erken düşmüş bir güzü mü// beklemeye durmuşum bana bak”
kilometrelerce ötede biri/ kavuşmak derken aşkı bulmaya

-dokunulan o şiirde (dokunmak büyümektir!) şair cevabı bulmuştur…
-“ah yalnız tanrım, sana da dokunuyor mu yalnızlığım”
“öpüşün bir denize açılmakla aynı anlama gelir”, “değmek için düşerdi her damla”, “kimi eğilmiş sessiz bakıyor güllere/ yağmurun durduğu kapıdan”, “taşın serinliğini bildim/ suyun yumuşaklığıydı kayayı söken”, “eğilir içime kuyunun suyu”
-“fotoğraflar hep başkasının olur” -“içime ovduğun gül kalır aklımda”
-“içime ovduğun gül kalır aklımda”

İlhan berk “şiir bir şey anlatmaz – güzellik bir şey anlatmaz çünkü” demişti.. Serkan Türk’ün şiiridir o belki;
bir şey yaşar, güzellik bir şey yaşatmaz çünkü -O eksik- oluş…

Bütün semâvi dinler çöl’de inmişti(10) her şeyin güzel olma nedenleri için şu söylenebilir zannediyorum… Trabzon gibi bir şehre indirilen ve daima kendini imleyen, daha doğrusu kendini imlemek zorunda olan bencil bir kutsal kitap!… Çünkü
“insanın içinde yalnız uçurumlar değil/ sarp yamaçlar da birikir”
-“güzellik ondan gelir gözlerime…”

Galib Dede gibi mi söylemeli yoksa-
“nazar etsen yer ü gök duzah ü cennet sende/ Arş ü kürsiyy ü melek sendedir elbet sende”
“ömür, hepsi hepsi bu” derken yaşlıca olanı

-“tanrım çok yanıldım gönlümü al”
“çok yanıldım tanrım gönlümü sar”

Notlar:
1- Simgeler Kitabı - Andrea Alciatus, çev. Çiğdem Dürüşken, Kabalcı yayınları
2,3,5- Seçme şiirler - hölderlin türkçesi A.Turan Oflazoğlu, İz yayıncılık
4- Charles Nodier
6- Edebiyat ve sanat Üzerine Yazılar- Hilmi Yavuz, Yapı Kredi Yayınları
7- Düzyazılar II - Behçet Necatigil, Yapı Kredi Yayınları
8- Marie Sophie - Serkan Ozan Özağaç, Hayy Kitap
9- Büyü'sün yaz - Hilmi Yavuz, Yapı Kredi Yayınları
10- Enel Mâsivâ Diyenin Kitabı – Osman Hakan A., Varlık, Haziran 1996

Ömer Kaya yazdı: ÇIKIŞI ARAYANLAR İÇİN BİR ROMAN: AUSGANG

Romanın Konusu: Alışılmış düzende olaya yaslanan, kolay özetlenebilir pek çok metin okumuşuzdur. Bu minvalde çoğu metin, toplumsal bir mesel...