Günden güne, bunalmış, eli kolu bağlı insanların
oluşturduğu bir topluma dönüşüyoruz. Rutin yaşamlarında sorunlarıyla, geçim
sıkıntılarıyla, ülkenin aniden değiştirilen gündemlerini kaygıyla izleyen,
çeşitli açmazların koynunda mutsuz insan suretleriyle dolu yanımız yöremiz.
Globalleşen dünyanın sömürü düzeni, insanların iç dünyalarında ve etik
değerlerinde de yitimlere neden olmakta, duyarlılıklarını erozyona uğratmakta.
Bu tabloyu izlemek üzüyor ve yoruyor beni… Elime bir fırça alıp Türkiye
haritasının üzerine, maviler, turuncular, rengârenk bir gökkuşağı boyamak
istiyorum!
Yaşamı güzele dönüştürme çabasında, her geçen gün
biraz daha kaybolan insan duyarlığını canlı tutabilme uğraşındaki
sanatçılarımızın yarattıkları güzellikler, içimizi kanatan ülke gerçeklerine ne
kadar katkıda bulunabiliyor? Ben inanıyorum ve gözlüyorum ki, ülkemin
sanatçıları, tüm olumsuzluklara karşın duyarlılıklarını ortaya koyuyorlar,
direngen bir umutla güzelliklere açmaya çağırıyorlar yürek gözümüzü…
“sözüm söz, sesim sana iyi olmayı öğretecek!” diyen
genç bir şairle birlikte şiir yolculuğumuza çıkıyoruz bu kez. Serkan Türk; “her
şeyin güzel olma nedenleri” adlı ilk şiir kitabıyla yaşamı sorgularken, doğanın
yaratıcılığıyla beslediği şiirleriyle, insana dair olanı, güzel olanı
duyumsatıyor okuyucusuna…
Serkan Türk,” her şeyin güzel olma nedenleri” adlı
kitabında şiirlerini “ kıblesi olmuşsun
yüzümün” ve “ zaman benim acı yontucum” adlı iki bölümde toplamış. Her iki
bölümde de on dört şiir yer alıyor.
“bütün kederler bir gün gelir eskiye döner” diyor
şair, çünkü yaşamı güzelleştiren o kadar çok şey vardır ki, çok uzak değil
“geçmiş” olan dün için bile;“ sana açtığım kapılara, baktığım gökyüzüne/ rüzgâr
fısıldayacak taş binaların arkasından/ yalnız ağaç eğilecek ardından kırılmış
cama/ oysa anı diyecek birileri yaşanmışa/ yaşanmamışına üzülecek birileri de”…
Hayata açılan pencerelerden bakarken o
kadar çok olumsuzluklarla karşılaşıyoruz ki, insan olarak küçük mutluluklara
tutunup ayakta kalmayı başarmak düşüyor bizlere. Unutmalım ki her şeyin güzel
olma nedenleri, biraz da yaşamı sorgulamaktan geçiyor; “yazın sırrıysa
beklemek, aşk benim/ sesime yakışır, sende büyür/ ne kadar dağ varsa durur
orada/ duvarda atlas, kıyımda deniz/ geçerim her kenti ödünç bir sabırla”…
Nedir mürekkebi kurumuş bir dalgakıran? Denizin maviliği mi yitmiş yetim
gecede, sevgilinin dokunuşlarını anımsayan yalnız parmaklar uzaklıkları
çizerken kâğıtlara;
“ gittiğin
belli değil/ sana uzandım orası çöl/ içim eski bir pazar kadar dağınık”…
Eğrelti otları, meşe palamutları, ıtırlar… Şiirsel
sezgiyi ön plana çıkarmaya çalışan şair, doğanın güzellikleriyle şiirin
okuyucusunu içine çekme çabasında, kendi evreninin kapılarını aralamaktadır.
“kimin sessizliği böyle kırmakta gönlümü/ yoksun gün devirmekte kırkını”… Mavi
bir gökyüzü altında, küçük bir ağacı sallayan çocuklar kadar umut dolu oldunuz
mu bir yokluğun ardından; “yalnız bırakışın sokağı aklımda/ gözlerime üşüşen
sahipsiz bir bulut/ alıp başını gider içime ovduğun gül/ kalır aklımda”…
Sevdiklerimizin gölgesi kalmıştır ayrılıklardan geriye ki, içimize eğilen
kuyunun suyu ne görür iyileşmeyecek yaralarımızdan başka? “hepsi resim kâğıdının
üzerine düşmüş bir sarı/ narlar da ayrılıklardan gelir/ dağılan sonbahara
kalmış bütün kederler/ öpüşün bir denize açılmakla aynı anlama gelir”…
Babanızı kaybettiniz mi siz bir güz sabahında?
Anneniz, kararan bulutlara bakarak bekledi mi yağmurları babanıza sarılacağını
sanarak? “ babam bir çiçek şimdi, adsız bir ot/… / babam bir güz ölüsü,/ bu
yüzden sevmem kasımı/ dökülen yapraklarını ağaçların”… Su dökülmez her gidenin
ardından, toprak dökerek uğurlamıştır şair “önemli bir şeyini”, bu yüzden der
ki; “sırtıma alamadığım için acılarını içimde taşıyorum”…
Şair Serkan Türk, iç yolculuklar, geçmişe dönüşler,
uzağın ve yakının çağrışımlarıyla besleyerek arıyor, sorguluyor “her şeyin
güzel olma nedenleri”ni… Ayrılıklar üşütür içimizi, boşluktur bize kalan
gidenlerin ya da yitirdiklerimizin ardından, yıldızları kayar göğümüzün,
dağınık bir odada çınlar sesimiz; “ kaç çığlığımı görmezden geldi zaman/
göğsüme dar gelen sözcüklerimi/ fısıltıyla bıraktım gökyüzüne/ bu bulutlar/
yeni bir ülkeden gelmiyor/ biliyorum” ve bildiği bir başka şey; “insanın
sesinde yalnız uçurumlar değil/ sarp yamaçlarda birikir”
Şair Serkan Türk, gerçek hayattan beslenen şiiriyle
kendi yolunda akan bir ırmak gibi, diline yeni olanaklar kazandırma arayışını
sürdürüyor; “ sen hiç kimsenin elleri/ yalnızlığın kiriyle çoğaltırsın gövdemi/
gözünü bilen uzaklardan/ kalbimin içtiği
su, gözyaşı/ bütün susmaların ondan tufan”… Ayrılıklara kısa çizgiler kala,
içimizdeki gölgesi kısalıyor akşamın, gönlümüzün kumbarasında zamanın
fotoğrafları…”yelkenlerimi indiriyorum yalnız senin denizlerinde/ sularında
kalbim oyuncak bir gemi dönüyor/ dokunuyor fırtınam içimde/ ah yalnız tanrım,
sana da dokunuyor mu/ benim tek başınalığım”…
Günden güne içimizde körelip yok olan “aşk”a sahip
çıkma adına, gözümüzü ve yüreğimizi açık tutalım, çünkü her şeyin güzel olma nedenlerinden
en önemlisi değil midir aşk?
Değerli şairimiz Arif Damar, şiir konulu bir yazısında
diyor ki; “Şiir deniz gibidir. Nasıl denizi kimse anlatamazsa şiir tıpkı
öyledir. Şiir bir yelkenlidir. Bir korsan yelkenlisidir. Hayduttur şiir. Şiir
aldatmaz, çalıp çırpmaz. Doğruluktur şiir, emektir, alın teridir. Şiir
inatçıdır, hırçındır ve hep ama hep yürür gider.”
Sevgili Serkan Türk, şiirin çetin yollarında azimle
yürürken, yelkenlin sonsuzluklarda güzelliklere açılsın ve günlerimiz sanatın,
müziğin, şiirin uçurtmasında salınsın.
Her şeyin Güzel Olma Nedenleri/Dedalus Kitap/Nisan
2013
Neriman Calap