20 Ekim 2015 Salı

Serkan Türk: “Şahit olduğumuz kişi ve olaylara başka açılardan bakmaya çalışıyorum”

Söyleşi: Ömer Turan
Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim, Serkan Türk’ün Dedalus etiketiyle raflarda yerini alan son öykü kitabının adı. Aynı zamanda şair ve radyo programcısı olan Türk için “ öykünün usul usul yükselen sesi” olarak söz ediliyor. Yazarla son öykü kitabı üzerine söyleştik.
“Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim”, senin en son çıkan öykü kitabın. Bu kitabı konuşmaya geçemeden önce yazın hayatını bize özetler misin?
Kendimi tanımlamaya başladığım günden beri sesin, sözün kıyılarında geçmiş bir ilk gençlik. Sonra dergilere gönderdiğim şiir ve öykülerin basılma heyecanını yaşadığım bir dönem. Ada ile birlikte dergicilik serüveni. İlk öykü kitabımın Uzak Yaz’ın yayımlanması. Rüzgârlı Camlar ve Tanrı’nın Yalnız Kırları ile zihnimdeki fotoğrafı yansıtmaya çalıştığım bir on sene. İki şiir kitabım Her Şeyin Güzel Olma Nedenleri ve İçimiz Çölse Biri Geçmiştir’in ortaya çıkışı. Yaşadığım semtin kırk yıllık hikâyesine kendi kişisel geçmişimi ekleyerek anlattığım Güneşli Bayır Erdoğdu’yu yazıp yayımlamam. Son olarak Türk Sinemasına emek verenlere bir armağan kitap olarak düşündüğüm 53 yazarlı Yüzyıllık Perde’nin yayımlanışı. Hep izleyerek, duyumsayarak ve dinleyerek geçmiş bir dönemin sonunda çıkan son öyküler Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim.
Önceki kitaplarında olduğu gibi yine tutunamayan karakterler üzerinden kurmuşsun öykülerini. Ama bu sefer sanki biraz daha büyümüş ve sosyalleşme yaşına gelmişler. Bu bilinçli bir tercih mi? Serkan Türk büyürken karakterleri de mi büyüyor?
İnsanın en büyük zenginliği çocukluğu ve ilk gençliği. O dönemlerin izleğinde kurmaya ve anlatmaya çalıştığım dünyada son yıllarda daha sert rüzgârlarla karşılaşır oldum. Karakterlerim buna göre şekillendi. Korkularla baş etmeye çalışan insanlar, tek başınalığın kıyısında boğulmamak için mücadelesini sürdürmeye çalışan ruhlar. İçimizden insanların toplumda giderek silikleşen ve kaybolan hayalleri.
Sıkıntılı, kırılgan, duygusal yalnız, işsiz güçsüz ve mutsuz insanlar geziniyor öykülerinde. Sen de bir anlatıcı olarak bu karakterlerin hayatlarına değmemizi sağlıyorsun. Duygusal dünyanı giderek toplumsal gerçekliklerle eşitlemeye mi çalışıyorsun?
Bu kitaptaki öykülerin büyük bölümünü Almanya’da kaleme aldım. Coğrafyanın değişimi yaşadığım ülkenin insanlarına içerden değil bu defa dışarıdan bakma fırsatı verdi. Anlamak için her şeyden uzaklaşmak lazım.
“Acı her yerdedir” diye bir cümlen var “Hadi Öldür Şunu Aslanım” adlı öykünde. Horoz ve köpek dövüşlerinde ekonomik şartlarından dolayı sunuculuk yapmak zorunda kalan bir radyo programcısın iç hesaplaşmaları. Dünya üzerinde insan eliyle yaşanan bütün ölümlere içsel bir eleştiri var bu öyküde. Toplumsal trajedilerin insan gerçeğine yönelerek hafifletilebileceğine inanıyor musun?
Bu öykü yayımlandığında sanırım Sarnıç Öykü’de basılmıştı ilk. Bu karakteri benim gerçek hikâyemle örtüştürdüler. Radyo programcılığı yapan ve bu alanda tanınan bir isim ülkesindeki sansür ve yayın yasakları yaşanan süreçten etkilendi işsiz kaldı diye düşündüler. “Bu dönemler geride kalacak, toparlan aslanım” diyen de oldu.
Hayvanların insanların keyfi için yarıştırıldığı, öldürüldüğü bir dünyadan insanların insanları kolayca kestiği bir dünyaya geçiş yeni bir şey değil. Habil’in öldürüldüğü gün yaşamın anlamı ve şekli değişti. Bugün edebiyatın iyileştirici yanına sığınarak en azından kendi kalbimin kirinden kurtulmayı deniyorum. Bir bireyin en az yapabileceği şey bu.
bak-onumuzde“Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim” deki bütün öykülerinin başat teması ölüm. Acılara derinlik duygusu yaparken, ölüm olgusunu da üst perdeden işliyorsun. Ölümün sahiciliğine bu kadar yoğunlaşmanın başka nedenleri de olduğunu düşünüyorum.
Ölüm yaşamın referansı. Zihnimde yaşam üzerine her düşündüğümde canlanan şey ölüm oldu. “Sonsuzluk uzun bir soluklanma anıdır ve seni hep yanımda istiyordum” diyorum bir öyküde. İnsan severken, yaşamına kattığını sonsuza kadar hayatında tutmayı diliyor. Çocukluğumdan itibaren sürekli ölümler gördüm. Odanın ortasında bir tabut ve etrafında ağlayan yüzler. Törenlerin sonrasında yine yağmur, yine güneş, yine gece ve yine yaşama dair kaygılar. İlk kitaptan itibaren öykülerimin bir yerinde görünen ölümler yaşamı kaçıranlara bir ikaz gibi de okunabilir.
Kitap on iki öyküden oluşuyor ve sen önümüzdeki yeni bir mevsimi işaret ediyorsun okuyucuya. Serkan Türk’ün bu yeni mevsiminde neler var ya da neler yok?
Gündelik hayatın içinde birbirimize uyguladığımız faşizm başta olmak üzere bireyin iç karışıklıkları, toplumda kendine biçilen rolleri ret edişi. Hepimizin şahit olduğu kişi ve olaylara başka açılardan bakmaya, anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Küçük kasabalar, büyük kentlerde dertleri değişmeyen insanlar. Hayvanlar, rüya, yalnızlık ve hep sorgulanan aşk. Üçüncü sayfaya konu olan haberler. Abartıya kaçmadan, sezdirerek okura hüznün yanında ışıltılı bir mevsimi işaret ediyorum.
Kitaba adını veren öyküye “İnsanlar ölür, elbiseleri kalır geriye” diye başlıyorsun. Eve dönmelerini istediğimiz ölülerimiz için her daim hazırda temiz birer elbise mi saklamalıyız?
“geç kalan boynunu büker bir çiçeğin” diyorum bir şiirimde de. Zamanın hafızası bizimkinden iyi şüphesiz. Önemli olan yaşamı kaçırmamak.
Diğer kitaplarında olduğu gibi özgün ve yalın anlatımını bu son öykülerinden de sürdürüyorsun. Sevdiğin ve benimsediğin bir dil bu. Mutsuz insanları anlatırken çok fazla psikolojik derinliğe kaçmıyorsun ama yüzeysel de geçiştirmiyorsun. Yazarken bu dengeyi kolay kuramaz insan, değil mi?
Anı ve zamanı sorgulamaya çalışırken çok fazla şey gözlemliyor insan. İlk öykülerimi yayımlamaya başladığımda belki de bu dengeyi çok fazla düşünmeden yazıyordum. Sonraları daha az sözcükle, en doğru anlatımı yakalamaya gayret gösterdim. Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim’in öykü toplamı zihinde devam eden ve okura birçok son düşündüren metinlere.
Günümüz hız çağı ve her şey hızla tüketiliyor. İnsanlar uzun metinleri kısalarına tercih ediyor. Uzun zamandan beri dergilerde kısa hatta kısacık öykülere rastlar olduk. Sen kısa öykülere nasıl bakıyorsun? Böyle bir projen var mı?
Kısa öykülerle ilgili bir projeye geçen yıl destek vermiştim. Remzi Karabulut’un hazırladığı Öyküden Çıktım Yola kitabına. Birçoğumuzun öykü notları arasında, minimal, küçürek, kısa öykü diye tanımlanan türe girecek metinleri olduğunu sanıyorum. Benim de var. Ama onları bir kitap toplamında sunmayı şimdilik düşünmüyorum.
Üç ayrı alanda çalışmalarını sürdürüyorsun. Radyo programcılığı, öykü ve şiir. Kuşkusuz ki bunlar birbirini etkiliyor ya da tetikliyordur. En çok hangisi veya hangileri öbürünü besliyor? Buna bağlı olarak da şunu da sorayım sana: Radyo, öykü ve şiir. Serkan Türk bunlardan en çok hangisi?
Radyo programcılığı 93 yılından beri hayatımın merkezinde duruyor. Önceleri programların metin yazarlığını da yapıyordum. Bu süreç edebiyatımı zenginleştirdi. Her program için çok sayıda kitap, dergi okuyordum. Birçok ismi bu sayede keşfettim. En iyi öykülerimi sonraları doğaçlama olarak yayınlarda kurguladım. Sesimi sözcüklerin üzerinde gezdirdim. Bir dünya kurmak ve oraya dinleyiciyi, okuru dâhil etmek müthiş derinlikli bir durum. O Rus oyuncaklarındaki gibi birini açıyorsun başka biri çıkıyor içinde. Edebiyatın içinden daha fazlası.
Son olarak, önümüzdeki yeni mevsimlerde yeni projelerin var mı?
Her öykücüden bir roman beklentisi var biliyorsundur. İyi bir roman yazabildiğimde diye yanıt veriyorum. Geçen yıldan beri masamda uzun metinler var. Belki uzun bir öykü olur sıradaki. Ve elbette şiirler. 2011 yılında yayımlamıştım İçimiz Çölse Biri Geçmiştir’i. Üçüncü şiir kitabımı da kısa bir zamanda tamamlamayı planlıyorum.
Söyleşi: Ömer Turan – edebiyathaber.net 

Ömer Kaya yazdı: ÇIKIŞI ARAYANLAR İÇİN BİR ROMAN: AUSGANG

Romanın Konusu: Alışılmış düzende olaya yaslanan, kolay özetlenebilir pek çok metin okumuşuzdur. Bu minvalde çoğu metin, toplumsal bir mesel...