“geleceğim,
dedi adam
bir
güneş batımı olsa bile düşüreceğim gölgemi
seninkinin
yanına”
Şair-yazar
Serkan Türk’ün Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan yirmi sekiz şiir ve kırk sekiz sayfalık
üçüncü ve yeni şiir kitabına-Uzun Ruhlu Bir Cüce’ye- önsöz niteliğinde böyle
bir girişle başlıyoruz.
Kitabı-kitapları
okumadan önce bir düşünelim:
Şiir okuyoruz, evet, ama neden? Bu nedeni bulduğumuzu ve çözümlediğimizi
farzedelim. Peki şiir okuduktan sonra nedenimiz bir sonuca ulaşıyor mu?
Ya da merak ediyor muyuz şair bu şiiri
neden yazmış olabilir diye?
Kelime seçimlerine bakıyor muyuz? Keza
kelime seçimi derin bir düşünce ve duygunun yansımasıdır. Bize duygu ve düşünce
aktarılıyor bunu kabul ediyor muyuz, ya da bu duygu ve düşünceler sinebiliyor
mu içimize okuyunca?
Şiir yalnızca okunmaz sonucuna ulaşıyorum
ben tüm bu sorular sonucunda. Birçok sonuçtan biri bu. Bu duruma siz de uygun
cümlelerle katılabilir ya da uygun cümlelerle karşı çıkabilirsiniz ki bu, bu şiir
kitabında olan şiirler de dahil, şiir olabilmiş tüm şiirler için gerekli olan
ama yeterli olmayan bir ilgi, incelik getirecektir. Buna ve dahasına şiir adına
ihtiyacımız var diyebilirim “Herkes şiir okumasın arkadaş” lafzına karşıt
olarak. Şairin dediği gibi:
benim
dilim kimsesizin dilidir
geçtiğim
bu kervan bulanık deniz
(bulanık deniz)
İtalyan şair
Pavese, Yaşama Uğraşı’nda şöyle yazmıştı: Hayatın saldırılarına karşı bir
savunmadır edebiyat. Hayat şöyle der: “Beni kandıramazsın. Senin
alışkanlıklarını biliyorum, tepkilerini sezip onları seyretmekten hoşlanıyorum,
doğal akışını engelleyecek kurnazlıklarla gizini açığa çıkarabiliyorum.”
İşte böyle bir edebiyattan söz
edebiliriz şiir kitaplarını okuyup, anladığımızda. Uzun Ruhlu Bir Cüce’de de
hayata karşı savunma olan şiirler, ifadeler karşımıza çıkmaktadır yer yer. Tıpkı
Pavese’nin ifadesinden hareketle hayatın silahını ve tüm saldırılarını ona
çevirip şöyle diyebiliyor şair: “Beni kandıramazsın. Senin alışkanlıklarını
biliyorum, tepkilerini sezip onları seyretmekten hoşlanıyorum, doğal akışını
engelleyecek kurnazlıklarla gizini açığa çıkarabiliyorum.”
Evet, şair tüm bunların fakında ama yine
de bir sıkıntı, bir dert kemiriyor içini:
her
gün birinin sevmesine müsaade ediyorum seni yaşam
her
gün bir dağın ardına bakıyorum
kaybolan
gençliğini arıyorum cesetlerin
belimi
sıkan kemeri gevşetiyorum bir defa daha
(güneş ve ten)
Yerli yerine
oturmuş kelimeler, imgeler, söyleyişteki kolaylık ve anlam bütünlüğü var
şiirlerinde şairin. Ve genel olarak şiirlerinde görülen anahtar kelimeler
şunlar:
yalnızlık, boğulma, kuyu, ruh, uzak,
yol, uzun, bakmak-görmek, yaşam-hayat, kader, söz, gece, ölü-ölüm ve tüm
bunların merkezinde, tüm bunları içinde barındıran “insan”.
Anlatışlar insanın yaşamını konu alan
bir seyir defteri gibi işlenmiş esere. Öyle ki;
ben
bakmaları seviyorum
uzak
bir dağ gibi görüyorum manzaranı
uzak
bir nehir gelip kıyımda bitiyor
duyabildiğim
seslerden bir yol
zaman
bir boşluğu düşürüyor içime
kaç
gündür aynı sözcükleri tekrarlıyorum
uzun yıllar sessiz
(uzun yıllar sessiz)
diyerek açıkça belirtiyor tüm bu
durumları ve devam ediyor hayatın nerdeyse tüm şiirsel anlarını acısıyla, sevinciyle
aşkıyla, hüznüyle şiirlerinde yansıtıyor. Üstelik yormuyor ifadeleri, duygu ve
düşünceler açıkça ifade ediliyor. “Ben”,
“bana” anlatımı üzerinden “sen” ve “sana” anlatımları şiirleri şekillendiriyor.
Diyebilirim ki; uzun yıllar sessiz, kış bahçesi, bulanık deniz, son yürüyüş
ve sarmaşık şiirleri kitapta öne çıkan
şiirlerdir.
Şiir
okuyucuları için ve ayrıca özellikle genç şairler için taze bir soluk-rahat bir
nefes olacaktır diyebiliriz bu eser için. Okuyucuya yepyeni bakışlar ve anılar
yaşatırken şiir yazanlara da daha rahat şiirselliğin nasıl olabileceğinin bir
örneği sunuluyor sanki. Hani bazı eserler vardır okuyucusuna yeni bir eser
yazması için güç verir ve yol gösterir. İşte bu eser de bir yönüyle öyle bir
eser. Olması gerektiği gibi:
küskünlük
suskunluk gibi bir şey değil
ne
yapsak nafile, alınamayan bir gönül
gidilemeyen
bir kent gibi uzak.
(gayya kuyusu)
ve ön sözüne cevap niteliğinde son sözü
şairin; sarmaşık şiirindeki “aşk gelsin bir defter daha doldururuz” ifadesindeki
arzunun gerçekleşmiş hali:
“antakya’da
musa ağacını gördüm, dedi kadın.
bursa’da
inkaya çınarını.
öyle,
ulu bir gölgeliksin, beni severken.”
Bayram Zıvalı'nın değerlendirmesi İtibar Dergisinde yer almıştı.