28 Ağustos 2018 Salı

Uzun Ruhlu Bir Cüce’yi Okumak

“geleceğim, dedi adam
bir güneş batımı olsa bile düşüreceğim gölgemi
seninkinin yanına”

Şair-yazar Serkan Türk’ün Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan yirmi sekiz şiir ve kırk sekiz sayfalık üçüncü ve yeni şiir kitabına-Uzun Ruhlu Bir Cüce’ye- önsöz niteliğinde böyle bir girişle başlıyoruz.
Kitabı-kitapları okumadan önce bir düşünelim:
Şiir okuyoruz, evet, ama neden? Bu nedeni bulduğumuzu ve çözümlediğimizi farzedelim. Peki şiir okuduktan sonra nedenimiz bir sonuca ulaşıyor mu?

Ya da merak ediyor muyuz şair bu şiiri neden yazmış olabilir diye?

Kelime seçimlerine bakıyor muyuz? Keza kelime seçimi derin bir düşünce ve duygunun yansımasıdır. Bize duygu ve düşünce aktarılıyor bunu kabul ediyor muyuz, ya da bu duygu ve düşünceler sinebiliyor mu içimize okuyunca?
Şiir yalnızca okunmaz sonucuna ulaşıyorum ben tüm bu sorular sonucunda. Birçok sonuçtan biri bu. Bu duruma siz de uygun cümlelerle katılabilir ya da uygun cümlelerle karşı çıkabilirsiniz ki bu, bu şiir kitabında olan şiirler de dahil, şiir olabilmiş tüm şiirler için gerekli olan ama yeterli olmayan bir ilgi, incelik getirecektir. Buna ve dahasına şiir adına ihtiyacımız var diyebilirim “Herkes şiir okumasın arkadaş” lafzına karşıt olarak. Şairin dediği gibi:

benim dilim kimsesizin dilidir
geçtiğim bu kervan bulanık deniz
                                           (bulanık deniz)

İtalyan şair Pavese, Yaşama Uğraşı’nda şöyle yazmıştı: Hayatın saldırılarına karşı bir savunmadır edebiyat. Hayat şöyle der: “Beni kandıramazsın. Senin alışkanlıklarını biliyorum, tepkilerini sezip onları seyretmekten hoşlanıyorum, doğal akışını engelleyecek kurnazlıklarla gizini açığa çıkarabiliyorum.”
İşte böyle bir edebiyattan söz edebiliriz şiir kitaplarını okuyup, anladığımızda. Uzun Ruhlu Bir Cüce’de de hayata karşı savunma olan şiirler, ifadeler  karşımıza çıkmaktadır yer yer. Tıpkı Pavese’nin ifadesinden hareketle hayatın silahını ve tüm saldırılarını ona çevirip şöyle diyebiliyor şair: “Beni kandıramazsın. Senin alışkanlıklarını biliyorum, tepkilerini sezip onları seyretmekten hoşlanıyorum, doğal akışını engelleyecek kurnazlıklarla gizini açığa çıkarabiliyorum.”
Evet, şair tüm bunların fakında ama yine de bir sıkıntı, bir dert kemiriyor içini:

her gün birinin sevmesine müsaade ediyorum seni yaşam
her gün bir dağın ardına bakıyorum 
kaybolan gençliğini arıyorum cesetlerin
belimi sıkan kemeri gevşetiyorum bir defa daha
                                                                      (güneş ve ten)                      

Yerli yerine oturmuş kelimeler, imgeler, söyleyişteki kolaylık ve anlam bütünlüğü var şiirlerinde şairin. Ve genel olarak şiirlerinde görülen anahtar kelimeler şunlar:
yalnızlık, boğulma, kuyu, ruh, uzak, yol, uzun, bakmak-görmek, yaşam-hayat, kader, söz, gece, ölü-ölüm ve tüm bunların merkezinde, tüm bunları içinde barındıran “insan”.
Anlatışlar insanın yaşamını konu alan bir seyir defteri gibi işlenmiş esere. Öyle ki;

ben bakmaları seviyorum
uzak bir dağ gibi görüyorum manzaranı
uzak bir nehir gelip kıyımda bitiyor
duyabildiğim seslerden bir yol
zaman bir boşluğu düşürüyor içime
kaç gündür aynı sözcükleri tekrarlıyorum
                                      uzun yıllar sessiz
                                                                            (uzun yıllar sessiz)
diyerek açıkça belirtiyor tüm bu durumları ve devam ediyor hayatın nerdeyse tüm şiirsel anlarını acısıyla, sevinciyle aşkıyla, hüznüyle şiirlerinde yansıtıyor. Üstelik yormuyor ifadeleri, duygu ve düşünceler açıkça ifade ediliyor.  “Ben”, “bana” anlatımı üzerinden “sen” ve “sana” anlatımları şiirleri şekillendiriyor. Diyebilirim ki; uzun yıllar sessiz, kış bahçesi, bulanık deniz, son yürüyüş ve  sarmaşık şiirleri kitapta öne çıkan şiirlerdir.
            Şiir okuyucuları için ve ayrıca özellikle genç şairler için taze bir soluk-rahat bir nefes olacaktır diyebiliriz bu eser için. Okuyucuya yepyeni bakışlar ve anılar yaşatırken şiir yazanlara da daha rahat şiirselliğin nasıl olabileceğinin bir örneği sunuluyor sanki. Hani bazı eserler vardır okuyucusuna yeni bir eser yazması için güç verir ve yol gösterir. İşte bu eser de bir yönüyle öyle bir eser. Olması gerektiği gibi:

küskünlük suskunluk gibi bir şey değil
ne yapsak nafile, alınamayan bir gönül
gidilemeyen bir kent gibi uzak.
                                                        (gayya kuyusu)


ve ön sözüne cevap niteliğinde son sözü şairin; sarmaşık şiirindeki “aşk gelsin bir defter daha doldururuz” ifadesindeki arzunun gerçekleşmiş hali:

“antakya’da musa ağacını gördüm, dedi kadın.
bursa’da inkaya çınarını.
öyle, ulu bir gölgeliksin, beni severken.”



Bayram Zıvalı'nın değerlendirmesi İtibar Dergisinde yer almıştı.



                                                                                                            

Ömer Kaya yazdı: ÇIKIŞI ARAYANLAR İÇİN BİR ROMAN: AUSGANG

Romanın Konusu: Alışılmış düzende olaya yaslanan, kolay özetlenebilir pek çok metin okumuşuzdur. Bu minvalde çoğu metin, toplumsal bir mesel...