Beyhan Kanter: Serkan Türk, Rüzgârlı Camlar adlı öykü kitabında, dış dünyaya ait gözlemleri kendi iç benliğinin yansıması ile birleştirerek okura sunmaktadır. Yazarın ruh hali; geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki hüzünleri bir süzgeçten geçirilmiş bir şekilde yansıtmaktadır. Yaşam içinde bireye ait tamamlanamamış olma ve eksik kalma boyutu, Serkan Türk’ün öykülerinin arka planındaki hüznün sebebidir. Bu hüzün, yazarın toplumsal yapı içinde kendi olma isteğinin ve bunu gerçekleştirmesinin bir yansımasıdır. Yazarın hüzün teması ile birlikte ele aldığı ve hüznün tetikleyicisi olan yalnızlık olgusu da “Rüzgârlı Camlar” öykü kitabındaki öykülerde derinlere sinmiş bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yalnızlık, Serkan Türk’ün öykülerinde dış dünyanın her noktasında, her anında bireylerin kalabalık arasındaki sessizliklerinin kendi iç dünyaları ile baş başa kalmalarının ve kendi olma savaşlarının bir dışavurumudur. Zamanın gelip geçiciliği ve dinamik yapısı bu anlamda Serkan Türk’ün öykülerindeki kahramanların geçmişe dönük yüzlerinin hep diri kalmasına neden olmaktadır. Nitekim yaşanılan an içinde kendini zaman dışı hisseden kahramanlar, huzuru geçmişin izinde koşarak arama eğilimi gösterirler. Bu anlamda “Rüzgârlı Camlar” öykü kitabında, kendi benliğinde iç hesaplaşmalar yapan bireyin içsel çelişkilerinin tahakkümü altında bulunmasına göndermeler söz konusudur.
Burcu Aker: Dünyada hâlâ lirik kalabilmiş ne varsa Serkan Türk’ün kâğıdına geçmiştir: Mektuplar, kartpostallar, sararmış fotoğraflar, tren istasyonları, oyuncaklar, elma ağaçları… Bu lirizm, insanın kalbî tarafına olduğu kadar, aklî tarafına da hitap ediyor. Öykülerde insana dair tahliller, duygu çözümlemeleri o lirik söylemin içinde ustaca yayılıyor.
Serkan Türk’ün öyküleri, her okuyanın kolayca fark edebileceği gibi, geçmiş zamanın başatlığında örülür. Çocukluk ve fotoğraflar: Geçmişinden siyah beyaz bir fotoğraf gibi bahseder o. Di’li ve rivayet geçmiş zamanlarla anlatır hikâyelerini. Geçmiş zaman öykücülerin çokça tercih ettiği kiplerden biri olsa da Türk’ün dilinde çok daha özel anlamlara gelir: Hatıraların güzelliğiyle yaşamak ve onları kâğıda geçirmek.
Rüzgârlı Camlar’daki öykü kurgusu, Virginia Woolf’un aksine, bilinçli bir bilinç akışıdır. Olayların birbirlerine bağlanması, aralardaki geçişler ve hatta öyküler arası geçişler Serkan Türk’ü ne yaptığını iyi bilen bir yazar haline getiriyor.
Bu güzelim öyküler için sesimiz üşür teşekkür ederken…
Burcu Aker: Dünyada hâlâ lirik kalabilmiş ne varsa Serkan Türk’ün kâğıdına geçmiştir: Mektuplar, kartpostallar, sararmış fotoğraflar, tren istasyonları, oyuncaklar, elma ağaçları… Bu lirizm, insanın kalbî tarafına olduğu kadar, aklî tarafına da hitap ediyor. Öykülerde insana dair tahliller, duygu çözümlemeleri o lirik söylemin içinde ustaca yayılıyor.
Serkan Türk’ün öyküleri, her okuyanın kolayca fark edebileceği gibi, geçmiş zamanın başatlığında örülür. Çocukluk ve fotoğraflar: Geçmişinden siyah beyaz bir fotoğraf gibi bahseder o. Di’li ve rivayet geçmiş zamanlarla anlatır hikâyelerini. Geçmiş zaman öykücülerin çokça tercih ettiği kiplerden biri olsa da Türk’ün dilinde çok daha özel anlamlara gelir: Hatıraların güzelliğiyle yaşamak ve onları kâğıda geçirmek.
Rüzgârlı Camlar’daki öykü kurgusu, Virginia Woolf’un aksine, bilinçli bir bilinç akışıdır. Olayların birbirlerine bağlanması, aralardaki geçişler ve hatta öyküler arası geçişler Serkan Türk’ü ne yaptığını iyi bilen bir yazar haline getiriyor.
Bu güzelim öyküler için sesimiz üşür teşekkür ederken…