Neriman Calap: RÜZGÂRLI CAMLAR
‘Ya o su kuşları uçup gittiler mi?’
Serkan Türk, “Rüzgârlı Camlar, bir beklemeler kitabı. Sabırlı öykü kişileri geçip gidiyor zamanın ara odalarından.” diyor, on üç öyküden oluşan ikinci öykü kitabı için.
Rüzgârlı Camlar; Camlar, Rüzgârlar ve Bulutlar olarak üç bölümden oluşuyor.
Yaşamın gerçek yüzünü gösterip bizi günlük hayatın içinde dolaştırdığı kadar, insanların iç seslerini de yansıtmaya çalışıyor.
Serkan Türk, “Rüzgârlı Camlar, bir beklemeler kitabı. Sabırlı öykü kişileri geçip gidiyor zamanın ara odalarından.” diyor, on üç öyküden oluşan ikinci öykü kitabı için.
Rüzgârlı Camlar; Camlar, Rüzgârlar ve Bulutlar olarak üç bölümden oluşuyor.
Yaşamın gerçek yüzünü gösterip bizi günlük hayatın içinde dolaştırdığı kadar, insanların iç seslerini de yansıtmaya çalışıyor.
‘Suda Ölen Yalı’ öyküsünde, günümüzde geçerli sahte dostlukların, çıkar ilişkilerinin yapaylığından kaçan bir çocuğun, kitaplarla kendine açtığı düş sokaklarda, elinde kibritle geçmişini yakmaya çalışan hayal arkadaşı Celile ile tanışıyoruz. Celile de, her şeye sahip insanların yaşam tarzına uyarak, sevgiyi de savruklukla yaşamaya çalışır.
Muhittin’in Cinleri’nde, hayat hepimiz için bir yerlerde hikayeler hazırlar. Köstebek’te, toprak altında yaşayanlar için ‘ Yıldızların hepsi göğün çiçekleri değil miydi?’
Sanki Yarın Issızlık adlı öyküde, resim yaparken belleğini temize çeken ressamın tuvale sürdüğü her renkle kuyusunda kalanları yansıttığı anlatılıyor.
Serkan Türk, Tontirik’in Hayaleti öyküsünde yaşamın rüzgârı önünde sürüklenen bir çocuğu anlatır. ‘Hiç bilmediğim kasabalarda geçirdim çocukluğumun geri kalanını. Mevsimler birbirini kovaladı. Pamuk tarlaları arasında, buğday başaklarının salınışında kaybettim o küçük çocuğu.’
Sesime Üşüşür Ölü Kuşlar… Çünkü ‘Hayatın tıkandığı anlar vardır. Beklemek gerek. Susmak gerek. Ağlayışları saklamak gerek.’
İki Kısa Gece’de, karanlıkta kalan yüzler vardır. ‘ Ellerin nerde? Karanlıkta el yordamıyla arayıp buldum mu onları? Az önce olmalı kopardın dalından bir beyaz gülü. Koklamadan uzattın geceye doğru. Gece yapraklarının arasında sakladığı kokuyu gülden aldı.’
Golgotha’da, yaşadığı çevrenin kısır döngüsüne sığamayan insanın uzaklara duyduğu özlem şiirsel bir dille anlatılıyor.
Zamanın Raylarında Taormina adlı öyküde okurken altını çizdiğim satırlar… ‘Hayat, yalnızlık istasyonunda soluklanma anıysa ve sen hep aynı soluğun tıkandığını hissediyorsan boğazında, alınacak bir nefes daha varken aynalardan geçiyorsan kırıklar halinde, beni bağışla. Toplanması güç acılarla baş başa bırak da yeniden dağılsın güz kalbimde.’
Rüzgârlı Tırpan’da, insan bedeni eskidikçe başkaları ile uçurumumuz büyür…
Şal’da, arkadaşını kaybeden Fazilet’in düşünceleriyle, acısına tanık oluyoruz.
Bulut Düşkünü adlı öykü beş bölümden oluşuyor. Duyduğunuz bir ses için hiç ‘Bu ses benim sesimi ısıtır.’ diye düşündünüz mü? Ve o sesi kaybettiğinizde dediniz mi; ‘Issızdım, ağaçsız.’
Sevilen, size hikayeler okuyan bir büyüğünüzü kaybetmenin ardından yaşanan özlemle ‘ Bisikletim Merdiven Altında Eskiyor’ kitabın son öyküsü.
Rüzgârlı Camlar, yaşamın gerçeklerini göz ardı etmeden, iç dünyamızın atmosferinde bizi gezintiye çıkaran öyküler toplamı…
Serkan Türk, öykülerinde sanatın özgürleştirici ve direnen tüm olanaklarını kullanırken, sözcük işçisi olarak emek vermekten kaçınmamış.
Rüzgârlı Camlar’ı okuyup bitirdiğinizde, hüzünlü bir ezginin eşliğinde, ıssızlıkta kalma isteği duyabilirsiniz.
Kimbilir; Yalnızlık, fotoğraf albümlerinin çok olması demekti belki.