15 Şubat 2011 Salı

Rüzgârlı Canlar

Bu hafta sizlerle Yazın Odası’nda çok genç bir arkadaşımızın yazısını paylaşacağım. Bunun iki nedeni var. 14 Şubat Dünya Öykü Günü dolayısıyla bir yazı yazmayı planlıyordum. Yazı masasına oturduğum sırada Enise Hürrem Turan’ın “Rüzgârsız Canlar’ için” başlıklı yazısı posta kutuma düştü. Gelen mektubu okuyunca sizlerle bu yazıyı paylaşmaya karar verdim. Sakarya’da Cemil Meriç Lisesi’nde okuyor Enise Hürrem Turan. Bir lise öğrencisi olarak okuduğu öykü kitabını aralayıp bırakmıyor üzerine düşüncelerini ifade eden bu güzel yazıyı kaleme alıyor. Ne yazık ki birçok üniversite öğrencisi yazı yazmayı bırakın yıl içinde bir kitap okumuyor. Sözü onun cümlelerine bırakırken bütün öykü severlerin gününü kutluyorum.

“yolun sonu-
ben hala yaşıyorum
şu güz akşamı

2010 yılının Mart ayında ikinci baskısı SERANDER Yayınevinden çıkan Rüzgârlı Camlar, Serkan Türk’ün basit görünen olayları nasıl da doğru kavradığının bir kanıtı olarak öykü kılığında sunuluyor önümüze kese kâğıdı içinde. Hayatın renkleri içinde mat olanları seçenler için bir canlandırma seansı Rüzgârlı Camlar.
Üç bölümüyle üç dizelik haikuları hatırlatıyor kitap. “Camlar,/ rüzgârlar,/ bulutlar.” Bir, iki, üç… Beş, yedi beş. Sözcük kırıntılarının üzerine kurulmuş bir bilgelik ve sadelik mimarisi eseri. Rüzgârlı Camlar nesir olarak yazılmış kısa bir şiir-öykü.

Kadınlar, kibritler, bahçeler, hayaletler ve köstebekler… Hiçbiri artık sizlere eskisi gibi görünmeyecek. Sessizliğinin inanılmaz büyüsüyle Serkan Türk sizlere bütün bunlar hakkında bildiklerinizi unutturacak ve elbette reddetmeye dilinizin varmayacağı bir teklif sunuyor.

Bir ‘yolculuk’ kitabı. Karanlık çökse de parlayan yıldızlar gibi aydınlık kelimelerini zorlanmadan okuyabilirsiniz, ayrıca yönünüzü kolayca bulasınız diye bir deniz feneri mevcut kıyısında. Islak ormanların derinliklerinde dipte bir yerde kör bir köstebek olsanız bile okumak size zahmetli bir iş gibi gelmeyecek.

İnanamayacağınız bir hızla bitireceksiniz kitabı… İstanbul trafiğinde bir kıyıdan ötekine geçerken bile pekâla bitirilebilir... Devrin kitabı bu, devri unutturmak adına yazılmış olsa da. Yolda birbirini küfreden adamların ve korna seslerinin içinde bir küçük otel daha yolunuzu bitirmeden kapılarını size ardına dek açmış olacak. Huzur’un kapıları vardır. Bu otelin kapıları da onun yeryüzündeki benzeri...

Serkan Türk, öykülerinde kullandığı o sakin dille insana kendi hayat hikâyesini unutturmak çabasında gibi görünüyor. Hangimizin hayatına bir bahçe girdi ki? İşin tuhaf yanı insanın bu öyküleri kendi hayat hikâyesiymiş gibi benimseme eğilimi… Hikâyenin ne olduğunu bilmeyenler gibi gerçek sanma eğilimi yazılanları, anlatılanları… Bu eğilim Serkan Türk’ün o dargın üslubundan kaynaklanıyor belki de.

Bu kitap ağrıyan bedeninizi bırakabileceğiniz bir koltuk, verandada bir sallanan sandalye, fincandaki kahve. Her ne derseniz deyin bu kitap tam anlamıyla bir otel. Karışmış kafanızı, yorgun olan hücrelerinizi, kırgın kalbinizi kendinizden uzaklaştırabileceğiniz, kovduğunuzda ‘Acaba nereye gider?’ diye endişelenmeyeceğiniz etrafı erguvanlarla süslenmiş KUŞLARIN ÇIN ÇIN çınlayabildiği bir başka aleme ait bir otel. Oyunda verilmiş bir perde arası.

Bütün bunları sizlere narin bir kitap sunuyor. Ustaca bir kaçış için en kolay yöntem bir kitaba gömülmektir her zaman. Ama sizi nereye götüreceği kitabın insafına kalmıştır, bazıları çok insafsız olup sizlere kötü rüyalar yaşatabilirler ama Rüzgârlı Camlar adından da belli olduğu üzere pervazında bir ‘küstüm otu’ olan pencerenin açık camından içeri sızan sıcak ve fesleğen kokulu meltemin peşine takacaktır sizleri.

Sizleri bu güz yapraklarıyla uslanmış yoldan eskiye götürmeye davet ediyorum… Sadece yaprakları aralayın yeter… Orada ‘tanımadığınız bir merdiven’ bulacaksınız bu merdiven sizleri kitabın arka kapağında sizi bekleyen yere götürecek. Zeytin ağaçları, renkli bulutlar…

Siz… Emanetini utanç kaynağıymış gibi saklayan canlılar! Sakladığınızın rengi işte burada. Biraz yeşil, biraz kırmızı biraz da kahverengi ve mavi! Renklerinizi kaybetmeyin… Gri olmakta değil marifet… Marifet bize bahşedileni kollayabilmekte.
Ve sözcükler yan yana bir anahtar oldular sol, köşede… Bir fırtına melodisi yaprakları uçuracak bir yerde…”

Ömer Kaya yazdı: ÇIKIŞI ARAYANLAR İÇİN BİR ROMAN: AUSGANG

Romanın Konusu: Alışılmış düzende olaya yaslanan, kolay özetlenebilir pek çok metin okumuşuzdur. Bu minvalde çoğu metin, toplumsal bir mesel...