9 Mayıs 2011 Pazartesi

Budapeşte Günlüğü

Brüksel’den havayoluyla Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye güzel bir bahar gününde iniyoruz. Çocukluğumuzda oynadığımız isim şehir oyunlarında ülkemizdeki şehirleri bir yana bırakıp duyduğumuz yabancı başkentleri yazardık. Onlardan biriydi Budapeşte. Hep etkileyici bir yanı olduğunu düşünürdüm. Otele yerleştikten sonra o büyük caddelerde gezmeye başladığımda düşüncemi doğrulayacak nedenler aramaya başladım.

Eskiden iki şehirmiş Buda ve Peşte. Tuna nehri bu iki kentin orta yerinden akıyor. Buda, nehrin batısında tepeciklerin üzerine kurulu. Nehrin diğer yakasındaki Peşte ise düz bir yerleşim yeri. Slavca’da Peşte’nin anlamı fırın, Buda’nın anlamı su’ymuş. Birbirinden farklı on köprü iki yakayı bir araya getiriyor. Köprülerden birinde arkadaşlarımla yürüyüp fotoğraf çekiyoruz. Manzara görülmeye değer doğrusu.
Kafilemize öncülük yapan rehberimiz kendi dilimizde bize yaşadığı yerleri anlatıyor ve her gittiğimiz yere başka gözle bakmamıza hikâyeleriyle de katkı veriyor. Bu hikâyelerden biri Türk Kahvesiyle ilgiliydi. Onlar kahvemize “Kara Çorba” diyorlar. Nedeni de gelince Kanuni Sultan Süleyman, Budin’i fethetmek için bu bölgeye geldiğinde Macar komutanları yemeğe davet etmiş. Yemekler yenmiş, vakit ilerlemiş. Kalkıp gitmek istediklerinde kendilerine kahve ikram edilmiş. İlaçlı kahveleri içen komutanlar uyuyup kalmışlar. Onlar uyurken Osmanlı ordusu Budin’i hiç kan dökmeden fethetmişler. Macar komutanlar içtikleri kahveye o günden sonra “kara çorba” adını vermişler. Ben ve gazeteci arkadaşlarıma da ziyaretimiz sırasında içirdiler bu çorbadan.

Macarlar biz Töröklere(Türklere öyle diyorlar) nasıl bakıyor en çok merak ettiğim konulardan biri bu. Acaba Türk edebiyatından hangi yazarlar bu dile çevrilmiş, günlük siyasetimizi ne kadar takip ediyorlar. Avrupa Birliği üyeliği sürecinde bizleri destekliyorlar mı? Sorularıma iki günlük gezim sırasında yanıtlar buluyorum. Günlük dillerinde yirmi kadar Türkçe kelime kullanıyorlar. Bu kelimelerin çoğu daha çok edebi metinlerde yer alıyor. Budapeşte Üniversitesi Türkoloji Fakültesi’ni ziyaretimiz sırasında bizi evimizdeymişiz gibi misafir ediyorlar. Türkoloji Bölümü Başkası Geza David, Türk Macar Dostluk Derneği yöneticileri Edit Tasnadi ve Maria Ivaniciks ve Macaristan’ın Ankara Eski Büyükelçisi Profesör Ishau Vasari’nin keyifli sohbeti sayesinde merak ettiklerime yanıt buluyorum. Orhan Pamuk, Yaşar Kemal gibi isimleri Macar Edebiyatına çeviren Edit Tasnadi ülkelerinde ne yazık ki Türk edebiyatının çok yaygın olmadığını ifade ediyor. Dilimize çevrilmiş çok bilindik bir Macar yazar hatırlamadığımı söylüyorum. Ada Dergisi’nde yayınlanmak üzere dilimize çevireceği Macar öyküleri için söz alıyorum. Her yıl üniversiteleri 15 civarında öğrenciyi kabul ediyormuş. Türkoloji bölümüne giren öğrencilerin iş bulma imkânlarının neredeyse yok denecek seviyede olduğunu da söylüyorlar. Yine de etkin olmaya çalıştıklarını, çevirdikleri kitapları göstererek ifade ediyorlar. Gezimizin en etkileyici bölümlerinden biri olarak hafızamda kalıyor Türkoloji bölümü ziyaretimiz.

Macar–Türk Dostluk grubu üyesi milletvekilleriyle bir görüşme yapıyoruz. Jobbik Partisi’nden ve Türk-Macar Parlamentolarası Dostluk Grubu Başkanı Tamas Hegedus verdiği önemli mesajlar dışında ülkemizde çok ses getirmiş iki dizinin bugünlerde (Ezel ve Bin bir Gece) önemli televizyon kanallarında gösterildiğini ve çok beğenildiğini söylüyor. Görüşmenin en ilginç anlarından biriyse Macar sağcı Partisi vekilinden geliyor. “Avrupa’daki tüm sağcı partiler Türk düşmanıdırlar, sadece Macaristan’daki sağcı parti hariç. Hatta Macar sağcı partisi Türk dostudur. Avrupa’daki tüm sağ partiler Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı iken sadece Macar sağcı partisi hararetle Türkiye’nin AB’ye girmesini savunur.” Birbirlerine düşünce olarak tamamen zıt olan parlamenterler Türkler mevzu olduğunda aynı tarafta yer almaktan memnunlar.

Yine görüşmelerimiz sırasında Türklerle akrabalıklarına vurgu yapmaları, Avrupa birliği sürecinde ülkemizi desteklediklerini sıkça ifade ettiklerini de belirtmeliyim.

Macar Parlamentosunda şimdi 6 partiyi temsilen 386 vekilin yer aldığını, önümüzdeki seçimlerde bu sayının 300’ün altında olacağını ifade ediyor rehberimiz. Kabineleri 8 bakandan oluşuyor. Muhteşem binasına rağmen gösterişsiz koltuklarıyla bizim meclisimizle ister istemez kıyas yapmamıza neden oluyor. Meclis binasının orta yerinde kralın tacının sergilendiği bir bölüm var. Tacın başında iki asker sürekli nöbet tutuyor. Nöbet değişimine denk geliyoruz. Ziyaretçiler bu anı fotoğraflamaya çalışıyor. Bütün kralları, dönemin önemli kişileri sarayın her yanında heykellerle bugüne taşınmış. Etkilenmemek mümkün değil bu mimariden.

Yüz küsür yıl Osmanlı topraklarında yer almış Budapeşte’de Osmanlı ve Türklerin etkisini görmek bugün bile mümkün. 1500’lü yılların ortalarında vefat eden Bektaşi dervişi Gül Baba türbesi Buda’nın sırtlarında. Geçmiş yüzyıllarda bizim topraklarımızda birlikte yaşadığımız insanların varlığının neredeyse inkâr edildiği bir dönemde Avrupa’nın orta yerinde bir ülkede Mustafa Kemal yürüyüş yolunu gördüğümdeyse tebessüm ediyorum sadece.

Temiz sokaklarında sabahın dördünde bile insanların rahatlıkla dolaşabildiği, huzurlu bir kent Budapeşte. Macar ekonomisinin kötü durumda olmasına rağmen mesai bitimi 18:00’de iş yerlerinin çoğunun kapanması ilginç. Aynı zamanda birçok işyerinin küçücük pencerelerden oluşan vitrinleri, abartısız tabelaları dikkatimi çeken diğer bir nokta... İki günlük gezim sırasında boğucu olmayan, yaşayan bir kent gördüm. Mutlaka bir kere daha gelmek isteyeceğim bir kent Budapeşte. Aklıma şiir düşüren bir yer.

Ömer Kaya yazdı: ÇIKIŞI ARAYANLAR İÇİN BİR ROMAN: AUSGANG

Romanın Konusu: Alışılmış düzende olaya yaslanan, kolay özetlenebilir pek çok metin okumuşuzdur. Bu minvalde çoğu metin, toplumsal bir mesel...