10 Eylül 2010 Cuma

DÜNYA DÖNERKEN

Uzun seneler boyunca başka kentlerde yaşamını sürdürmüş kişiler için doğdukları, yaşamlarının belli bölümlerini geçirdikleri mekânların büyülü bir yanı vardır. Onlarca yıl sonra size o günleri anlatırken öyle ayrıntılar verirler ki sanki siz o anlatılan yerleri hayatınızda hiç görmemiş gibi hissedersiniz. Badanaları iyice dökülmüş bir ev, onun on metre uzağında gövdesini iki elinizle saramadığınız bir ağaç değildir anlattığım. Yoldan geçerken bahçesinden yükselen limon çiçeklerinin kokuları arasında kalmış çocukluk koşuşturmaları. Kadınların bir araya toplanarak ramazan ayı için önceden açtıkları yufkalarla birlikte anlattıkları hikâyeler. Hepsi bu büyülü anların bir parçasıdır. Oysa o anları hafızamızda büyütüp geliştirirken, seneler boyunca korumak için belki özel gayret gösterirken her şey yitmiş gitmiştir. Geri döndüğünüzde sokağınız oradadır. Yine üst geçidi geçtikten sonra köşedeki fırını, solundaki iki kahvehaneyi ve önündeki dut ağacını aynı bulabilirsiniz. Birkaç adım daha attığınızda gördüğün manzara sizi şaşkına çevirebileceği gibi yalnızlık duygusuyla boğuşturabilir. Dünya dönmüş sokağın sakinleri insanlığın giderek kirlendiği gibi kendi geçmişlerini de kirletmişlerdir.

Kahvehanenin yanında iki katlı evler vardı. Evin alt katındaki küçücük dükkânlardan biri lokanta, diğeri berberdi. Dükkânların ikisine de girerken adımınızı boşluğa atıyormuş hissi veren merdivenlerle giriliyor içeri. Berberin duvarları ayna doluydu. Koltuğa oturduğunuzda önlüğünüzü bağlamaya çalışırken berberin çırağı, gözünüz dergilerden kesilmiş saç modellerinden örneklere takılırdı. Senenin modasına uygun saç modellerinden birini kendinizde görmeye cesaret edemezdiniz. Gününe göre tıraş esnasında konuşmalar şekillenir, eğer keyifli bir olay olmuşsa mahallede ilk duyanlardan biri olurdunuz. Şimdi yerine kocaman bir bina dikilmiş o berberin. Yüzünüzün bütün kıvrımlarını bilen o berber nerededir?

Bir adım daha atmaya çalışırken o iki katlı evin üzerinde ağaçlarla oluşturulmuş bahçeyi anımsarsınız. Hiç çıkmadığınız o teras, yakından dokunmadığınız dallarıyla ağaçlar yok olmuş sanki. O güzelim sokağa doğru sarkan çiçekler kuruyup gitmiş mi anılarınız gibi şimdi? Belki de evin sahibi ölmüş, çocuklara kalan iki katlı bu eski ev aralarının bozulmasına neden olmuştur. İçlerinden birinin ısrarla kat karşılığı büyük bir inşaat firmasına vermek istediği bu birkaç odalı ev öyle bir gerekçeyle kısa sürede yıkılıp yerine bu büyük bina dikilmişti.

Eğer sokak sizin zihninizde bir anı bırakmamışsa oradan geçerken değişen hiçbir şeyi anımsamazsınız. Yıkılmış bir fırın, kasabın önünde toplaşan kediler hiçbir şey ifade etmez sizin için. Her şeyi hatırlıyorsanız ve değişen çehre içinizdekilerin daha belirginleşmesine olanak sağlıyorsa belki siz de “Seksen beş- seksen altı yılları burada iki katlı bir ev vardı. İkindi çiçekleri, sardunyalar ve terastaki ağaçlar… Yaz ortalarında meyveleri öyle güzel görülürdü ki sokaktan hepimizin iştahı kabarırdı” diyerek başladığınız konuşmaya evin yıkılışını, yerine dikilen binaların miras yedileri mutlu etmediğine kadar daha uzun bir hikâye anlatırken bulabilirsiniz kendinizi. Esas zenginliğiniz geçmiş yılların hafızanızda bıraktığı o hoş kokuyu hâlâ alıyor olmanızdır.

Yaşınızın öyle çok ilerlemesine bile gerek kalmadan birkaç on yılda neler değişmiyor ki bu sokaklarda. Trabzon kartpostallarına çokça konu edilmemiş bir semt Erdoğdu. Birkaç eski zaman fotoğrafında görülen yeşil alanlar, müstakil evler şimdilerde nostalji oldular.

Ömer Kaya yazdı: ÇIKIŞI ARAYANLAR İÇİN BİR ROMAN: AUSGANG

Romanın Konusu: Alışılmış düzende olaya yaslanan, kolay özetlenebilir pek çok metin okumuşuzdur. Bu minvalde çoğu metin, toplumsal bir mesel...