10 Eylül 2010 Cuma

HAYAT VERDİĞİ YERDEN ÖLMEK

Kapının önündeki park etmiş otomobillerin üzerine güneş vuruyor. Hatta bazen o güneşe aldanıyorum ve sırtımı bir kertenkele gibi dönüyorum ışığına. Her gün ağaçlardaki canlanmayı gözlemleyebiliyorum. Birkaç haftaya hepsi çiçeklenecek biliyorum. Evimin yolunun üzerinde bulunan mimoza ağaçlarını gördüğümde anlayacağım yeniden başlıyor güzel şeyler.

Birkaç gün önce iki ayrı kitap Tezer Özlü`den Leyla Erbil`e Mektuplar’ı ve Her Şeyin Sonundayım’ı okudum. Bir insanın en kötü dönemi doğduğu yerlerden uzakta yaşamak olabilir mi? Ülkenden uzaktasın ve onca yabancılığın arasında yalnızsın. Böyle zamanlarda insan soluğu sandığı insanları, özlediklerini düşünür ve onlara kendi içsel dünyasının kapılarını açacak şeyler söyleme ihtiyacı hisseder. İnsanın en yakın bulduklarına karaladıkları arasında öyle cümleler çıkar karşınıza anlarsınız tüm kırılganlıklarını, mutluluklarını.

En üretken olabileceği yaşlarda sağlık sorunları yaşamış, çeşitli bunalımları atlatmayı çabalamış Tezer Özlü’yü öldüğü yıldan bir on sene sonra tanıdım. Geride bıraktığı öykülerini, güncelerini ve mektuplarını okuduğum anlarda hep var olanı, kalanlarını, dünyayı anlamak uğraşısıyla zamanını tükettiğini düşündüm. "Baktığım gördüğüm yaşlılardan, yollardan dükkânlardan zevk alıyorum" diyor kitabın bir yerinde. Her birinde gördüğü bitmek bilmeyen yaşam coşkusunu içinde duyumsamak istiyor. Ama yaşam karşı çıkmak değil mi? diye sormayı da ihmal etmiyor. Olanla yetinmek istemeyip, kendi dünyasını kurmaya çalışmış ömrü boyunca. Yazın diline kattığı yeni bir söylem var mıdır yok mudur bunu anlatmak derdinde değilim. O kendi dünyasından, kabuklarından dışarı çıkmak için sürekli gagalayarak hayatı yaşamayı denedi. Sürekli şoklar gören bedeni yenilmek için hazırdı çoktan. Yenildiğinde daha kırk üç yaşındaydı. Dostlarına yazdığı mektuplarda sürekli birlikte olmaktan, sahip olmaktan, özlemlerinden bahsediyordu. Yarına bırakmak istemediklerinden belki... Gittiği kentlerde aldığı kartpostalların arkasında karaladığı birkaç cümle ile hayatını özetliyordu. Yaşamın yalnızca birlikte olunabilecek insanlarla bir manası olabilirdi onun için.

En son kimden bir kart aldınız? En son yazdığınız kartpostalı kime göndermiştiniz? Mektuplar özel tarihlerimiz, gizli hazinelerimiz. Benimde bir dönem çeşitli dostlara gönderdiğim mektuplar oldu ama bir kitap olmalarını düşünmemiştim doğrusu. Bu kitapları okurken hissettiğim hüznü benim yazdıklarımda da biri görecekse mektuplarım bana kalsın.

Şöyle diyor bir mektubunun sonunda Tezer Özlü. "Aynı senin dediğin gibi, her şey burada, duygularda, sende, ölüler de... Ve yürünecek sokaklar da var. Bütün dünya benim, bunu algılıyorum".

Bu sabah telefon çaldı. Erken saatlerde çalan telefonların, kapı zillerinin içimde hep korkuya yol açtığını söylemeliyim. Çocukluğumda oturduğumuz mahalleden bir komşumuzun ölüm haberini veriyordu ablam. Acılar çeken bir kadındı ölen. Komşu annemde Tezer Özlü gibi aynı sarsıntıları birkaç yıldır yaşıyordu. Göğsündeki hayat kaynaklarından birini söküp almışlardı bedeninden. Hayat verdiği yerden ölmeye başlamıştı komşu annem. Çocukları büyümüş, ana baba olmuştu çoktan ama göğsündeki düzlük büyük bir boşluğa yol açmıştı bedeninde. Penceresinin önündeki sardunya saksılarını eşi suluyordu kaç senedir. Onun balkondan bakarken sokaktaki çocuklara gülümsediğini görüyorum şimdi. Bağırtılar arasında çocuklar yakartop oynuyor. İyice küçülmüş yüzü solup gidiyor. Artık fırtınaları dinlemeyecek geceleyin, yağmuru hissetmeyecek...

Gözlerime dolduracağım yeni bir hayata bakınıyorum şimdi hepsi bu.

Ömer Kaya yazdı: ÇIKIŞI ARAYANLAR İÇİN BİR ROMAN: AUSGANG

Romanın Konusu: Alışılmış düzende olaya yaslanan, kolay özetlenebilir pek çok metin okumuşuzdur. Bu minvalde çoğu metin, toplumsal bir mesel...